Altı sene arayla

Abone Ol

Ben ne çektiysem bu hayatta kendimden çektim. Yanlış anlamayın ama farklı olacağım diye yırtınıyorsanız, yavaşça oturun ve sakince bu yazıyı okuyun…
Bir zamanlar, hayal gücü çok geniş, resim yapmayı çok seven ve her düşüncesini paylaşan bir kız varmış. Çok güzel bir 29 Ekim resmi çizmiş ve resim yarışmasında birinci olup ödül olarak bir hatıra defteri kazanmış. Birincilik onu mutlu ettiği için kendine güveni daha da pekişmiş ve artık resimleri onay görmüş bir sanatçı gibi hissedip duygularını daha çok kâğıda döker olmuş. Günlerden bir gün kötü kalpli resim öğretmeni gökyüzünü yeşile denizi mora boyadığı için kızı tenkit edip arkadaşlarının içinde utandırmış ve kız bir daha asla resim çizmek istememiş.


O günden beri çöp adam bile çizemem. İnanın beceremediğimden değil, içimden gelmediğinden. İçimden gelmeye gelmeye de becerememeye başladım, yeteneğim teknikle pekişmediği için de asla kendimi tuvalin önünde bulamadım. Hatıra defterim hala duruyor, her sayfasına yazdım, yazdırdım. Bugün de buraya yazıyorum ve beni tenkit ederken iyi düşünün çünkü pes etmeye müsait bir yapım olduğunu çözmüşsünüzdür.


İnsanları bazı şeyler konusunda eleştirirken onları yaptıkları şeylerden uzaklaştırdığımız gibi kendimizden de uzaklaştırıyoruz. Beni hayatım boyunca kibirli ve ukala bulup bu konuda eleştirdiler. Kendilerini benden uzaklaştırdıklarını sanıyorken çoğu çok önemli bir noktayı kaçırdıklarını fark etmediler, aslında ben onlara kendimi açmaktan kaçıyordum.
Çünkü farklıyım, çünkü herkes sarı balyaj atarken ben mavi balyajlarımla gezdim. Kotlarımı kesiyorum diye azarlanırken 15 sene sonra beni azarlayanların moda olduğu için yırtık jean giydiklerini gördüm. Ben bugün farklı olmadım, ben hep farklıydım. Renkli ojeler sürmek istediğim için annem bazen beni anlayamadı şimdi siyah oje sürmeyeni dövüyorlar. Sınıfımdaki her arkadaşım beyaz tshirtlerini boyadı ben siyah tshirtümü boyadım ki hala onu da saklıyorum.


İşte o tshirt benim aykırılığımın bir resmi o tshirt benim gökyüzünü yeşil boyadığım gün, o tshirt benim 12 yaşındayken yırtık jeanle gezdiğim sokak, o tshirt insanların beni neden soğuk bulduğunun kanıtı. Çünkü sadece hayal gücüm farklı ne sizden biriyim ne de sizden kopuğum ama ben beyazların içindeki siyahım.


Size kötülük yapmam aksine siz beni kendinize benzetemediğiniz için yadırgar tanımadan yaptığınız yorumlarınızla ötekileştirirsiniz. İnanın sorun siz de değil ben de ben size kendimi olduğu gibi aksettiremiyorum ve kendime kalkanlar oluşturuyorum çünkü hepinizden ölesiye korkuyorum. Beni incitmenizden korktuğum için de sizi kendimden korkutup pasif agresif bir tutumla uzaklaştırıyorum.


Çünkü beni tuvalin önünden bir kez daha uzaklaştırmanıza, beni hayal gücüme küstürüp herkesleştirmenize bir kez daha izin vermeyeceğim. Ve lütfen çevrenizde herkesleşmemiş insanlar varsa, onlara saygı duyun ve inanın. İnanın ve görün çünkü onların hayal güçleri ve yetenekleri sizin bu dünyanın sıkıcılığından uzaklaşma biletiniz.


Muhtemelen bir ADHD (DEHB) krizine girmişim. 
Böyle bir şey var mı bilmiyorum ama altı sene önce de Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğundan dolayı kendimi bir krizin ortasında bulmuşum. Altı senede değişen neler mi oldu? 


Ülke gittikçe korkunç bir hal aldı, dünya pandemiyle savaştı, insanlar acıma duygusu kazanacaklarına ruh hastasına dönüştüler. 
Bu yazıyı yazdığım sene dolar üç civarında geziyordu ve ben her sene telefonumu gidip yerinden alıyordum. Hayat standardım yerini yetinmeye bıraktı. Büyük şımarıklık değil mi? 
Derdini diyenler öne çıksanıza. Böyle böyle alıyorlar elinizden normali. Normal olan işte böyle lükse dönüşüyor. Çünkü altı sene önce telefon aldığım fiyata şu an tam teşekkülü bir market alışverişi yapıyorum. İki şişe içecek alsam zaten gitti yarısı. 


Farklıyım, maviye saçımı boyuyorum diye sinir krizleri geçirdiğim yirmili yaşlarımın son senesiymiş. Yirmi dokuz yaşındayken tek derdim toplumsal yozlaşmaymış. 
Şimdi bakıyorum da otuz beşime bir hafta kala toplumsal yozlaşmaya kurban olacak seviyeye gelmişim. 
Z kuşağı öyle, y kuşağı böyle tartışmaları yerini “Y kuşağı yurtdışında festivale giderdi, z kuşağı aç geziyor.”a bıraktı. 
Çok değil ya bir nesil bile değil bit kadar altı sene, sağlıksız yıllarımızın geleceğinden habersiz nelere üzülmüşüz. 


Geçen hafta bir kadın giydiklerini beğenmiyoruz diye hapse atılamadı da bahanelerle ki onlar da geçersiz birkaç gün hapsedildi.  
Ben hayal gücüme sınır koyan resim öğretmenime küserken zaten boya kokusundan hiç hazzetmediğimi hiç söylememişim. İnsanlar adalet arayışında kan kırmızı bir zehrin ortasında yaşıyorken geçmişe bakıp seviniyorum, üzüldüklerim beni hiç yıpratmamış. 
Ama gelecekten çok endişeliyim, bugün üzüldüklerim yüzünden kanser olabilirim. 
Müsebbibine de diyecek sözüm yok, zira soğuktan hiç hoşlanmam.