“O gece, barın kalabalığına karışmıştım, başımda dönüp duran iç sıkıntısıyla, yalnızca biraz nefes almak istemiştim. Birkaç arkadaşım yanımda, sohbet ediyorlardı; ama beni pek ilgilendirmeyen konular hakkında. Zaten gözlerim başka bir yeri arıyordu sanki, başka bir enerjiyi, başka bir dikkati... Ve onu gördüğümde, içimdeki huzursuzluk aniden bir heyecana dönüştü.”
Bütün kötü hikayeler bu ve bunun gibi girişlerle başlıyor farkında mısınız?
O kadar yoğun bir hayat döngüsü içine giriyoruz ki birdenbire farklı heyecanların peşinde koşarken buluyoruz kendimizi. Aslına bakarsanız hepimiz çok iyi yetiştirilmiş çocuklarız, 80’lerin ÖSS mağduru yarış atları olmamız dışında hiçbir sorunumuz yok.
Bütün erken gençliğimiz “Üniversiteye girince yaparsın” la geçti. Üniversiteye girince de “Mezun olunca yaparsın” la takas ettik bu hedefi.
Mezun olunca da hayatın aslında üniversitedeki kadar rahat ve özgür olmadığını fark ettik. Çoğumuz o kadar güzel bir çevrenin içinde büyüdük ki, mobbingin ne olduğunu ilk kez iş hayatında öğrendik.
Bu başka dillerden yaşamımızın tam da ortasına düşen, mobbing, manipülasyon ve zorbalık gibi kelimeleri, günlük hayatımızda çoğu zaman laf arasında birbirimizi gazladığımız esprilerden ibaret sanıyorduk.
Ta ki iş yerinin en büyük pisliğinin dikkatini çekene kadar…
O pislik, sizi sabahtan akşama kadar duygusal bir eziyete maruz bırakınca ve bu konuda mağdur olduğunuzu fark edince anladınız ki aslında hayatlarınızdaki, çoğu insanın duygusal şiddetinin altında eziliyorsunuz.
Her gün size sorununu anlatan arkadaşınızın da mağdurusunuz, unutmayın!
Bazı arkadaşlarım var gün içerisinde kötü bir şey yaşamadıkları bir zaman dilimleri yok gibi, mutlaka her gün bir olumsuzluğa maruz kalıyorlar. Kendimi düşünüyorum, cidden gerçek bir sorun olmadığı takdirde kimseyle paylaşmak istemiyorum. Ufak tefek şeyleri anlatıp magazin değerini yükseltmek istemiyorum, mesela. Ama bu tarz arkadaşlarımın sıkıldıkları için ve hayatlarında bekledikleri ilgiyi, bekledikleri yerden göremedikleri için drama queene dönüştüklerinin farkındayım.
Hayatın ciddi bir kaos ve buhran olduğunu her gün, defaten duymak da ciddi bir zorbalık bunu unutmayın. Sizin keyifle, umutla, üreterek yaşadığınız hayatta sürekli sorun taşıyan ve sırça köşkünü terk etmeden, kendini yenilemeden yaşayanların da esaretine maruz kalmamanız gerekiyor. Bu tipler her gün bir hedef belirleyip bir şeye başlarlar ama asla o şeyi yapmazlar. Dillerinden düşmeyen bir başlangıçlar dizisi, uygulamadıkları hedeflerine ulaşamadan düşük raiting sebebiyle yayından kalkar. Çünkü amaçları sadece “Ben de yapabilirim” i göstermektir. Gerçek bir hobileri ve yetenekleri hiçbir zaman olmaz, olsa da gelişemez.
Gelelim bu işin aşk kısmına…
Gözlerinizin, “Aşk nerede kaldı, girizgâh nerede?” der gibi baktığını hissediyorum.
Beni olduğum gibi kabul et…
Olduğun halin berbat bir insan lütfen normal birine dönüşür müsün?
Kimse olduğu halini sürdürmemeli…
Bir şeyler ters gidiyorsa ve etrafınızdan bu hususta birkaç tatlı uyarı almaya başladıysanız artık toparlanma zamanınız gelmiştir. Zihninizde durumu toparlamak çok zordur, bilirim. O bulunduğumuz hal, en güvenli alanımızdır ama çıkarsak doğruya, çıkamazsak dibe çökeceğimizin de adımız gibi farkındayızdır.
Sevsin, sevmesin, tanısın, tanımasın, birisi sizinle ilgili sizin de içinde boğulduğunuz bir konuda gözlem yapıp, size fikir beyan ediyorsa biraz dinlemeye ne dersiniz?
Tamam hepsini dinlemek zorunda değiliz, haklısınız. Ama özellikle kendinizi inandırmak için, sağdan soldan sürekli fikir aldığınız romantik ilişkilere dair gözlemlere dair bari gözünüz, kulağınız açık olsun.
Romantik ilişkilerde manipülasyon ve zorbalık, bir tarafın diğerini duygusal olarak kontrol etme ve yönlendirme çabasını içerdiği için bir tarafı içten içe çürütmeye başlıyor. Manipülatif partner, genellikle karşı tarafın kendisine olan güvenini sarsmak veya zayıf yönlerini kullanarak onu baskı altına almayı amaçlıyor ve bu süreçte duygusal şantaj, suçluluk hissettirme, küçük düşürme ve aşırı kıskançlık gibi yöntemler kullanıyor. Zorbalık ise daha açık bir şekilde, tehdit, aşağılama ya da fiziksel güç kullanarak bir tarafın diğeri üzerinde güç kurma ve onu kontrol etmeyle kendini gösteriyor ama bu kadarını görmek zorunda kalmadan da kendisini hissettiriyor. Her iki durumda da manipülasyon ve zorbalık sağlıksız bir ilişki dinamiği yaratır, bireyin özgüvenini, psikolojik sağlığını ve ilişkiye olan güvenini zedeleyip ilişkiyi tabir-i caizse resmen diplere sürükleyen bir canavarla muhatap eder.
Bu tür ilişkilerde, mağdur kişi genellikle kendini suçlu hisseder ve durumu değiştirme gücünü kaybettiğine inanır, manipülatör veya zorba, mağdurun bağımsızlığını ve özgürlüğünü sınırlayarak, onu yalnız bırakacağı ya da değersiz olduğuna inandıracağı tehdidini kullanıp saçma sapan suni gündemler yaratarak “Sen hastasıncılık” oynar, bu manyakların oyun parkı değil bu dünya…
Uzun vadede bu tür ilişkiler, her iki tarafın da duygusal sağlığını olumsuz etkileyecektir ve bir sonraki ilişkide hangi taraf buna maruz kalıyorsa o tarafı gerçekten “hasta” gibi gösterecektir. Bakar mısınız?
Mental olarak hastalanmak sanki basit bir soğuk algınlığına yakalanmak kadar kolay hale geldi. Hayatımız bu kadar başkalarının yorumlarına açık halde mi sizce? Yoksa gerçekten kendimizi en iyi şekilde koruyarak bazı oyunlara boyun eğmeyerek yaşayacak kadar değerli mi?
Bu soruyu sormam bile anlamsız, inanın kendi değerimizi kendimiz belirlemezsek, başkalarının saçma sapan tavırlarının yansımasında yaşamaya devam ederiz.
Şimdi kalkın, aynaya bakın ve lütfen ne kadar değerli olduğunuzu kendinize hatırlatın. Hatta bunu gün içerisinde sık sık yapın ki düşmana korku salalım.
Manyak manipülatörler sizi gaslightlar unutmayın. Al gaslightını, anneciğinin evine git diyebilecek kadar akıllı olmamızda fayda var.
Çünkü gerçekten bu devirde kimse sultan değil, hükümdar değil, bezirgân değil…
Suni gündemler yaratıp, ayrı hikayelerde, benzer rollere bürünmenin hiçbir anlamı yok, hayat sahne değil, her sahne de aynı tadı vermiyor.
Ucuz bir sinema bileti hiçbirimizi tatmin etmez, Hallmark değil, Hollywood lütfen.
Herkese iyi haftalar.