Korkunç bir çokluğun içinde hiçlikle sınandığımız bir çağın çocuklarıyız. Ne sahip olduklarımızdan tatmin oluyoruz ne de gelecek planlarımıza bağlanabiliyoruz. Çoğumuz kaygılı kaçıngan bireyleriz sevme ve sevilme konusunda çok amatör tutumlar içerisinde oradan oraya savruluyoruz. İşte bence de çağın problemi bu savrulmak. İnsan savrulduğu zaman gittiği her yönün doğru olduğuna inanıyor, sürü psikolojisi akıl sağlığını koruyan bir merhem gibi elinden düşmüyor. O bunu yaptı ben neden yapmayayım mantığı ile toplumun gerisinde kalmamak adına içindeki anlamlandıramadığı o hafif tatlı kıskançlıkla devam ediyor. İlginç hikayeleri dinlemeyi sevdiğimi defaten belirtmişimdir ama yine ekleyeyim ben onları bulmuyorum onlar bir şekilde benim kulağıma çalınıyor. Ya güvenip de anlatıyorlar ya da çok yalnız hissedip sığınacak bir liman arıyorlar ama gün sonunda biz aynı masada bu konuları konuşuyoruz.
Soğuk ve sinirli bir görüntüm olduğunu biliyorum ancak beni biraz tanıdıktan sonra insanların ortak fikrinin farklı bir insanla karşılaştıkları olduğunun da farkındayım. Nasıl bir insanla karşılaştıklarını söylemeyeceğim, bu yakından tanımayanlara çizdiğim göz dağının görünmeyen kısmı olarak kalsın. Ben öyle kalmasını seviyorum. Ancak görüyorum ki sevgi adı altında birbirlerini şuursuzca suistimal eden insanlar seneler sonra birbirlerine tahammül edemez hale geliyorlar. Bir şeyleri gerçekten yanlış yapıyor olabilir miyiz? Başlangıçta girilen roller elde etmek için söylenen yalanlar- tabii ki ufak tatlı olanlar- ayrı iklimleri aynı coğrafyada toplamaya yetiyor gibi geliyor ama insanın bazen de tatile gidesi geliyor. Sadakat yeminleri bu noktada devreye giriyor işte. İsveç sanırım bir gerçeği kabul etmiş ki evliliklerin 5 sene süreli olması gerektiğine sonrasında taraflar devam etmek isterse devam edebileceğine kanaat getirmiş. Bunu yakından yaşamış biri olarak samimiyetle söylüyorum 5 sene en doğru sene. Devam etmek için de etmemek için de. En doğru en aşkla yapılan evlilikler gerçekten 5 sene kadar sürüyor, sağlam temelliler devam ediyor en planlı en içten pazarlıkları ise 1.5-2 sene de şiddetli biçimde kendisini belli ediyor.
Taahüttün 5 senelik olması da işin içinde bu devirde bile aşk olabileceğine inanan hala dünyanın Orta Doğu karnesiyle yüzleşmemiş Nordic ırkının saflığından bence. Bilseler bu coğrafyada neler yaşanıyor. Ne şark kurnazları kendilerini Chuck Bass sanıp aynı anda herkesi idare etmeye çalışıyorlar. Gün sonunda bu coğrafyanın elinde kalanlar mı? Kadın cinayeti, servetten olma ve cinsel yollarla bulaşan hastalıklar. Tam da başarabiliriz, “uzaya gittik” falan dediğimiz, bağırsam Antep’teki dayımın duyacağı güzide enformasyon çağında hala entrikanın gizli kalabileceğine inancımız tam. Bu da Orta Doğu amatörlüğü ya da aymazlığı diyelim. Velhasıl elbette 21 yüzyıldır yaşayan insanoğlunun her dönem aynı düstura sahip olması beklenemez. Eskiden bunlar var mıydı insanlık nereye gidiyor dediğimiz şeyler elbette vardı. Çok çok üzgünüm ki çocuk cinayetleri her dönem vardı ve hatta en acımasız çocuk katili Albert Fish manyağı hem canibal hem de pedofildi. Üstelik kurbanının annesine yaptığı caniliği anlatan bir mektup yazacak kadar da ruh hastasıydı.
Neyse ki zavallı kızın annesi okuma yazma bilmediği için kızının başına gelenleri tam olarak asla öğrenmedi. Bu aymaz düzenin değişen tek şeyi dönemsel giysiler ve icatlar, geri kalan her şey inanın bana kelimesi kelimesine aynı. Sapıklıklar da aynı, sapkınlıklar da aynı ve her zaman dile getirdiğim o lanet cümleyi maalesef yine tekrar edeceğim “Beni insanın olduğu yerde herhangi bir şey şaşırtamaz.” Gerçekten de şaşırtmıyor, birisi bir şey anlattığında “olabilir, normal” dediğim için adım da normalized oldu :) İnanın bayıldığımdan ya da kibrimden değil tiksintimi saklamanın tek yolunun insanların iğrençliklerini normalleştirerek mümkün olduğundan. Yoksa ben de hala şaşıracak kadar insanları tanımamaktan yanayım. Herkese iyi hafta sonları…