Az sayıda otomobilin olduğu caddede motosiklet ile dolu bir trafik akıyordu. Şehir içi ulaşımda halkın en çok kullandığı taşıtın motosiklet olduğu çok bariz anlaşılıyordu. Kardeş ülkede yaşadığım yıllar boyunca, Pakistan’ı ve Pakistan’ın güzel insanlarını tanıdıkça, ülkelerimiz arasındaki farkları ve bunların sebeplerini daha iyi gözlemleme ve anlama fırsatı buldum.
Gelir dağılımının adil olduğu “orta direk” tabakası güçlü olan ülkelerde motosikletin tercih edilmesinin sebepleri Pakistan’daki sebeplerden farklıdır. Bu ülkelerde motosiklet, hız ve motor tutkusu, doğa etkinlikleri, yaşam stili, sosyal gruplaşma ve hatta karbon ayak izini azaltma gibi ekonomik kaygılardan çok entelektüel, sosyal, çevreci ya da sportif sebeplerle tercih edilir.
Ancak nüfusunun büyük bir çoğunluğu düşük gelir seviyesinde olan bir ülkede, halkın otomobil alabilmesi, alsa bile otomobilin vergisini, sigortasını, bakımını ve yakıt giderlerini karşılayabilmesi çok kolay değil. Üzerine bir de yetersiz toplu taşıma kaynakları eklenince, motosiklet en ucuz ve masrafı karşılanabilir alternatif olarak öne çıkar.
Yaptığım ilk ziyaretten birkaç yıl sonra, Pakistan’dan gelen bir üst düzey heyeti İstanbul’da hava alanından karşıladık. Onları otellerine götürürken yöneticilerden biri bana dönüp “Ne kadar az motosiklet var” demişti. Benim Pakistan’a yaptığım ilk ziyaretteki tespitin tam tersi. Ancak şartlar artık Türkiye için de değişmeye başladı.
Otomobil, Türkiye’de yakın bir zamana kadar toplumun her kesiminden vatandaşın temin edebileceği ve masraflarını karşılayabileceği bir ihtiyaç olarak görülüyordu ve yatırım metası olarak değerlendirilmiyordu. Her gelir seviyesine uygun, yüksek fiyatlardan makul fiyatlara kadar farklı yaşlarda modelde ve özelliklerde araçlara erişimin mümkün olduğu bir pazar oluşmuştu.
Pandemiden sonraki yüksek enflasyon ve yüksek kur döneminde, otomobil sektöründe de farklı bir süreç başladı. Artık orta gelir seviyesindeki memur, işçi, esnaf ve emekli vatandaşlar için otomobil sahibi olmak ekonomik olarak sürdürülebilir olmaktan çıktı. Bunun birkaç sebebi var.
a. Artan araç fiyatları: Arz talep dengesizliği ve yükselen döviz kuru nedeniyle, orta gelir grubunun maaş artışlarının çok üzerinde gerçekleşen araç fiyat artışları alım gücünü ciddi biçimde azalttı.
b. Araçlar üzerindeki vergi yükü: Dünya geneline nispetle Türkiye’de uygulanan yüksek vergi oranları ve bu vergilere yapılan yüksek zamlar araç sahiplerini olumsuz etkiledi. Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) ve Katma Değer Vergisi (KDV) gibi araç satın alırken ödenen vergiler ve yılda 2 kez ödenen ve bu yıl 4 defa ödenmesi için karar çıkartılan Motorlu Taşıtlar Vergisi (MTV) gibi yıllık ödenen vergiler hâlihazırda araç sahibi olan sabit gelirli vatandaş içinde şartları zorlaştırdı.
c. Temininde güçlük: Pandemi döneminde ihtiyaçların ötelenmesi ile durgunlaşan otomotiv sektörü, pandemi sonrası artan araç siparişlerine çip krizi gibi bir takım dış etkilerin de katılmasıyla piyasadaki ihtiyaca yetişemedi. Artan talebe yeterince cevap veremeyen arz fabrika çıkış fiyatlarına kıyasla ikinci el piyasasında fiyatların hızla artmasına neden oldu. O kadar ki, ikinci el otomobil fiyatları sıfır araç fiyatlarını geçti.
d. Sigorta ve Bakım maliyetlerindeki artış: Araç Kasko, Zorunlu Trafik Sigortası bedellerindeki orantısız artış, lastik fiyatları ve araç rutin yağ değişimi gibi bakım giderlerindeki yükselen fiyatlar da araç sahibi olmayı daha külfetli hale getirdi.
e. Artan akaryakıt ve gaz fiyatları: Uluslararası piyasalardaki akaryakıt ve doğal gaz fiyat artışları, yüksek enflasyon, yüksek vergiler ve döviz kurlarındaki artış kaçınılmaz olarak vatandaşın cebine yansıdı.
Tüm bu etkenler nedeniyle Türkiye’de özel otomobil kullanımı orta tabaka için her geçen gün zorlaşmakta ve bunun doğal sonucu olarak vatandaş alternatif araçlara yönelmektedir. Bunun sonucu motosiklet, mobilet, akülü bisiklet, bisiklet ve scooter kullanımı artmaktadır. Toplu taşıma araçlarının üzerindeki yolcu yükü ise gittikçe ağırlaşmaktadır.
Şartlar kötüleştikçe, trafikteki tablo Pakistan’da örneğini gördüğümüz gibi otomobilden motosiklete geçiş yönünde kaçınılmaz bir dönüşüme uğrayacaktır. Ekonomik anlamda Pakistanlılaşmaya başladığımızın ilk göstergelerinden biri olarak bunu bir kenara not edebiliriz.
Pekâlâ, en kötü senaryo bu mu?
Bunun bir adım ötesi yine Pakistan’da gözlemlediğim bir başka durum. Normal şartlarda motosikleti dahi karşılamaya gücü yetmeyen insanlar doğal olarak toplu taşımaya yöneleceklerdir. Ama ya güçleri toplu taşımayı dahi karşılayamayacak duruma gelirlerse!
Şu anda bile Eskişehir’de tramvay, otobüs, minibüs ile yolculuk tek yön 13 tl, gidiş geliş 26 tl tutuyor ve maliyet ne yazık ki artmaya devam ediyor.
Pakistan’da “Rikşa” denilen araçlar ile bu soruna bir çözüm bulunmuş. 3 tekerlekli motosikletlere yolcu koltukları ilave ederek ve CNG tüpü takarak toplu taşıma amacıyla kullanılan araçlara dönüştürmüşler, bizdeki minibüsler ile taksiler arası bir kullanım alanı oluşturmuşlar. En düşük gelir seviyesindeki vatandaşların çok makul bir ücret karşılığı kullandıkları bu toplu taşıma aracı ile soruna bir çözüm üretilmiş. Bizde de şu anda daha çok kâğıt toplayıcılarının kullandığı bu 3 tekerlekli motosikletler, sokaklarda çoğalmaya başladı bile. Gün gelir bunların toplu taşımada kullanılmaya başlandığını görürseniz bilin ki artık ekonomik anlamda tam anlamı ile Pakistanlılaşmışızdır.
Bu yazımda, yaşanan ekonomik kriz neticesinde ve özellikle otomobil kullanmanın gittikçe artan ekonomik maliyeti karşısında, Türkiye’nin ne yönde bir dönüşüm geçirebileceğini Pakistan gözlemlerime dayanarak yorumladım.
Motosiklet iki tekerlekli bir araç deyip geçmeyin. Motosiklet kullanımına bakarak, ülkenin ekonomik durumu hakkında veriler elde edebilmenin yanı sıra, toplumun sosyal ve kültürel dönüşümü hakkında da önemli ipuçları gözlemlemek mümkündür. Örnek olarak, iki ülke kadınlarının motor kullanma oranlarını ve motosiklete biniş tarzlarını kıyasladığımızda anlamlı sonuçlar elde edilebiliriz diye düşünüyorum. Bu da bir başka yazının konusu diyelim.